Archimedia - A Bimonthly Newsletter Published by Bekir Kemal Ataman

ArchiMedia logo

Polemik

Mektup No: 11 | Mart 1995 Özel Eki


Merhaba,

Archimedia'nin son sayisindaki küçük bir haber dikkatli okuyucularin gözünden kaçmadi. Bu küçük haberde Efes Pilsen'in danismanlik hizmeti almak üzere kütüphanecilerle anlastigindan bahisle, kütüphanecilerin bu isi beceremeyecegi ve kütüphanecilerle anlasan sirketlerin paralarini sokaga attiklari öne sürülüyordu.

Elestiriler

Bu haber üzerine muhtelif elestiriler geldi ve bunlar temel olarak üç grupta toplaniyordu. Birincisi, birilerine sahsi garezim olup olmadigiyla ilgiliydi. Hayir, hiç kimseyle hiçbir alip veremedigim yok, hiçbir zaman olmadi ve olacagini da sanmiyorum.

Ikinci temel elestiri grubu, kütüphanecilere düsman olup olmadigimla ilgiliydi. Elbette hayir ve böyle bir sey düsünülemez de. Kütüphaneciler, arsivcilerin kardes meslektaslaridir ve her zaman için birbirlerine köstek degil destek olmalidir. Buna her zaman inanmisimdir.

Üçüncü temel elestiri grubu, ortada bir ticari rekabet olup olmadigiyla ilgiliydi. Ona da hayir. Bir kerede yalnizca bir is yürütmek gibi temel bir ilkem var ve son alti aydir Yapi ve Kredi Bankasi'na bir arsiv müzesi kurmak için çalisiyorum. Bu is devam ettigi sürece baska bir is almaya da niyetim yok.

Neden satastim?

Bu satasmanin arkasindaki temel sebep, kafamdaki sorunu tartismaya açmakti: Arsivci kimligi nedir? Türkiye'de arsivcilik bölümleri kurulup mezun vermeye baslayincaya kadar, arsivcilikle ilgili isleri ya tarihçiler ya kütüphaneciler üstlenmekteydi. Tarihçiler, Osmanli arsivlerinin disina tasmadiklari için onlarla fazla karsi karsiya gelmiyorduk. Ama kütüphaneciler her yerde karsimiza `arsivden anlayan uzman' olarak çikiyordu.

Arsivcilerin olmadigi dönemde, kütüphaneciler arsivcilik bayragini basariyla tasidilar. Arsivcilik bölümlerinin kendi mezunlarini vermeye basladigi son bir kaç senedir, artik bayragi bizlerin devralmasi ve çok daha ilerilere götürmesinin zamani geldi diye düsünüyorum. Ama ne yazik ki kardes meslektaslarimiz bayragi ellerinden birakmamaya kararli görünüyor. Bu noktada, kütüphanecilikle arsivciligin ayrimlarini belirginlestirmek ve arsivci (ve kütüphaneci) kimligini net olarak ortaya koymak gerektigi kanisindayim. IÜEF Kütüphanecilik Bölümü Baskani Sayin Prof. Dr. Meral Alpay hocamiz, farklari vurgulamanin mesleklerarasi iliskilere zarar verecegi kanaatinde oldugunu yazmis ise de ben ayni kanida degilim. Tersine, mesleki kimlikleri netlestirmenin, her iki tarafin da yararina olacagina inaniyorum.

Neden bu yöntem?

Bu durumda, neden bu kadar sert bir üslup kullandigim sorusunu da cevaplamam gerekiyor: Düsmanlik ya da garezden degil, yalnizca okuyucularimizi biraz tahrik etmek için. Bu sorunu tartismaya açmayi uzun süredir düsünüyordum. Ama ne yazik ki bugüne kadar Archimedia'da herhangi bir konuda yaptigim çagrilarin hiçbirine--bir kaç istisna disinda--cevap gelmedi. Örnegin arsivcilik bölümlerinde yapilan yayinlar ve tezlerle ilgili bilgi edinme çagrilarima bile, çogu kez ancak sahsen telefon ederek cevap alabildigimi sürekli okuyucularimiz bilir. Bu durumda, `mesleki kimlik sorunu' gibi üzerinde düsünmeyi ve hele hele yazmayi gerektiren bir konuda tartisma açmaya kalktigimda, hiçbir cevap alamayacagim kesindi. Açikçasi, Archimedia'yi fiili bir iletisim ve tartisma platformu haline getirmenin baska bir yolunu da göremedim. Ne yazik ki bugüne kadarki bütün çabalarimiza ragmen bunu saglamayi beceremedik.

Archimedia hala insanlarin ayagina kadar gelen bir hizmet: Oturdugunuz yerde elinize kadar geliyor ve bunun için bir telefon açip adresinizi bildirmeniz yetiyor. Çogu insan için buna bile gerek olmadan, sorgusuz sualsiz ve cebren(!) bu hizmeti masalarina kadar götürüyoruz. Bu da misyonumuzun bir parçasi; bu açidan sikayetçi degiliz.

Açikçasi, Archimedia'yi mümkün oldugu kadar çok insana okutabilmenin tek yolunun bu oldugunu da biliyoruz. Bugüne kadar hiç kimseden ücret talep etmememizin sebebi de buydu. Çünkü, Archimedia'nin nüsha basina maliyeti oldukça küçük: 4 sayfa fotokopi + pul parasi. Emegi gönüllüler karsiliyor. Zarf yerine kullandigimiz jelatin torbalarin maliyeti de çok küçük. Ancak, üst üste koydugunuz da 350 nüshanin maliyeti iki milyonu geçiyor. Geçen sayiya kadar biraz zorlanmakla birlikte maasimla ödeyebiliyordum, çok sükür. Geçen sayidan bu yana, baski ve posta masrasarini, ürünlerini tanittigimiz Librarie de Pera karsiliyor. Katkilari için kendilerine bir kez daha tesekkür ediyoruz.

Böyle bir durumda, okuyuculardan maliyetleri karsilamalarini istemeye kalkmis olsa idik, 6-7 bin lira için--hadi senelik bedeli istedik diyelim, 35-40 bin lira için--hemen hiç kimsenin postane ya da bankaya gitmeye tenezzül buyuracagina inancimiz yoktu. Bir kaç kisi masrasara katilmayi kendileri teklif ettiyse de, gölde bir damla olmaktan öteye geçemeyecegi için, onlari da biz geri çevirdik.

Hal böyle iken, herhangi bir tartisma çagrisina cevap alabilecegimden pek umutlu degildim. Dolayisiyla, okuyuculari satasma yoluyla tahrik etmeyi daha uygun buldum. Nitekim, az da olsa ise yaradi. Yine de umdugum tepkiyi alamadigimi da söylemeliyim. Böylesi bir satasmadan sonra mektup, telefon, fax yagmuruna ugramayi, en az 30-40 kisiden elestiri almayi bekliyordum, olmadi. Buna da sükür. O kadar tepkisiz bir toplum olduk ki, tek bir ses bile çiksa sevinir hale geldik. Ne yazik ki ses verenler hala yasi 30'un üzerinde olanlar. Gençler neredeler acaba?

Çerçeve

Gelelim tartismamiza. Öncelikle bir çerçeve çizmek istiyorum. Bunun için de arsivciligin bir tanimi ve diger dallarla iliskisini belirleyerek baslamak gerektigi kanisindayim. Arsivcilik, bir örgütlenmenin islerinin yürütülmesi için gerekli ve o örgütlenme tarafindan veya o örgütlenme için üretilmis, kayitli bilgi üzerinde sistematik ve bilimsel kontrol uygulanmasidir. Bu kontrol, örgütlenmenin her türdeki evraklarinin yaratilmasi, dagitimi, kullanimi, saklanmasi, depolanmasi, getirimi, korunmasi ve nihai tasfiyesini kapsar ve yönetimin problem çözümü ve karar vermede ihtiyaç duyacagi bilginin düzenli ve etkin bir akisini amaçlar. Bunun için faaliyetin her asamasinda uygun standartlarin olusturulmasi ve gerekli politika ve prosedürlerin formüle edilmesi gerekir. Arsivciligin bu tanimi, dogal olarak, en üst yönetim kademesi tarafindan yönlendirilen bir program öngörür. Bu programin temel amaçlari ise sunlardir :

  1. Örgütlenmenin etkin bir sekilde yönetilmesi ve isletilmesi için gereken bilgiyi gerektigi anda dogru ve bütünlüklü olarak sunmak,
  2. Kayitli bilgiyi mümkün oldugu kadar etkin bir sekilde islemek,
  3. Bilgi ve evraklari mümkün olan en az maliyetle sunmak,
  4. Müsterilere (evrak kullanicilarina) en iyi hizmeti sunmak.[1]

Bu açidan bakildiginda arsivcilik, bir yönüyle yönetim enformasyon sistemlerinin, bir yönüyle organizasyon ve metod çalismalari ile sistem analizinin, bir yönüyle de genel isletmeciligin kapsamina giren konularla ilgilenir.

Bu tanimdan anlasilacagi üzere, tarihçiler ve genel arastirmacilar, müsteri olarak, arsivciler için birincil önceligi tasimazlar. Arsivcilerin öncelikli müsterisi her zaman için örgütlenmenin kendi yönetim kademeleridir. Bu, Osmanli Arsivi gibi tarihi arsivler için de geçerlidir. Kütüphanecilerle arsivciler arasindaki en temel farklardan biri budur. Çünkü kütüphaneciler--uzmanlik kütüphaneleri disinda--örgütlenme içine degil genel kullaniciya hitap ederler.

Ikinci temel fark, `örgütlenme tarafindan veya örgütlenme için üretilmis kayitli bilgi' ifadesinde yatar. Bu fark, temel olarak malzemeyle ve malzemenin olusum sekliyle ilgilidir. Arsivcilerin malzemesi--özel arsiv kolleksiyonlari disinda--örgütlenme bünyesinde kendiliginden olusur. Kütüphanecilerin (ve dokümantasyoncularin) malzemesi ise örgütlenme disindan temin edilir. Bu temel fark, bir çok baska farkliligi da beraberinde getirir. Örnegin arsiv malzemesi genellikle tek nüshadir, kütüphane malzemesi ise çok sayida nüshaya sahiptir. Kütüphane malzemesi üretildigi andan itibaren ticari bir deger tasir, arsiv malzemesinin böyle bir degeri yoktur, vs. Bunlarin ayrintisina girmeyecegim. Çünkü bu tür genel farklar, Osman Ersoy ve Fikret Ar basta olmak üzere bir çok arastirmaci tarafindan defalarca ele alindi. Benim üzerinde durmak istedigim konu, arsivcilerle kütüphanecilerin malzemeyi isleyis sekillerinde ve çalisma yöntemlerindeki farkliliklar ki asil tartismamiz bunun üzerinde odaklaniyor.

Yöntemlerdeki en belirgin farklilik öncelikle `imha' kavraminda yatiyor. Arsivciler, malzemelerini bastan seçme sansi olmadigi için, kendilerine devredilen malzemenin yalnizca çok küçük bir kismini nihai olarak saklar ve uzun vadede kullanilmasina gerek olmayacak her seyi er ya da geç--bu, bir gün de olabilir 101 sene de--imha ederler. Dolayisiyla, islerinin %95'inden fazlasi saklamak, tasnif etmek, vb. degil imha etmek üzerine kuruludur. Kütüphaneciler ise daha isin basindayken uzun süre saklayacaklari malzemeyi temin ederler ve imha kavramiyla iliskileri yok denecek kadar azdir.

Arsivcilerin faaliyet alaninin % 95'inden fazlasi imhayla ilgili ve birincil müsterileri de her zaman örgütlenmenin kendi yönetim kademeleri olduguna göre, gelistirdikleri--yukaridaki tanimda yer alan ifadeyle--`sistematik ve bilimsel kontrol' yöntemleri de dogal olarak öncelikle örgütlenmenin ihtiyaçlari üzerine kuruludur. Bunu yapabilmek için, örgütlenmenin bilgi ihtiyacini, mevcut bilgiyi kullanim sürelerini ve sekillerini tespit edebilmek zorundadirlar. Bu ise, örgütlenmeyi çok iyi analiz etmeyi gerektirir. Bu analiz içinde, örgütlenme içinde yer alan bütün birimler, bunlarin her birinin yerine getirdigi fonksiyonlarin ayrintili bir dökümü, bu fonksiyonlarin yerine getirilme süreci içinde üretilen evraklarin tamami ve bu evraklarla fonksiyonlar arasindaki iliski yer alir. Bu açida bakildiginda arsivciler, o örgütlenmeyi en iyi taniyan kisiler olmak durumundadirlar ve bu konumlari itibariyla birer `organizasyon uzmani' niteligi tasirlar.

Örgütlenme ve idari yapiya olan bu bagimlilik, kendisini arsivcilerin yürüttügü düzenleme (tasnif) ve niteleme (kataloglama) vb. diger islerde de gösterir. Arsivcilerin sürekli saklanmasi gereken malzeme üzerinde uyguladiklari düzenleme sekilleri ve hazirladiklari arastirma araçlarinin yapisi tamamiyle idari yapiya bagimlidir, bu yapiyi ve evraklarin asli düzenini yansitmak zorundadir. Dolayisiyla, her örgütlenmenin kendisine özel olarak hazirlanir. Kütüphaneciler ise hitap ettikleri genel müsterinin (okuyucunun) ihtiyaçlarini karsilayabilmek için daha standart ve genel hatlari daha kesin olarak belirlenmis, konu bazli tasnif yöntemleri kullanirlar.

Isin bir baska yönü, arsivcilerin ileriki asamalarda devralacaklari malzemeye üretildikleri anda müdahalesiyle ilgilidir. Bu kendini, yazisma kurallari ve standartlari, dosya tasnif planlarinin gelistirilmesi, kopya kontrolü, vb. seklinde gösterir. Buradaki amaç, bilgiye güncel asamadayken erisimi süratlendirmenin yanisira, evrak üzerinde ileriki asamalarda uygulanacak islemleri de kolaylastirmak ve süratlendirmektir. Burada, özellikle dosya tasnif planlari üzerinde durmak istiyorum. Arsivciler, dosyalari `vaka dosyasi' ve `konu dosyasi' diye iki temel kategoriye ayirir. Vaka dosyalari, bütün evrak yigininin %80'inden fazlasini olusturur, fakat kütüphanelerde vaka esasina göre düzenlenecek esdeger bir kavram yoktur. Konu dosyalari ise, miktar olarak küçük olmasina karsin en önemli malzemeyi içeren kategoridir.

Kütüphaneciler, konu bazinda düzenleniyor olmasi nedeniyle bu kategoriyi kendilerine yakin hissederler. Oysa, kütüphanecilerin konu tasnifine yaklasimi ile arsivcilerin yaklasimi tamamen farklidir. Arsivciler, güncel evraklar için bir konu tasnif plani hazirlarken de yukarida sözünü ettigimiz idari yapi analizini kullanirlar. Tespit ettikleri konu basliklari, idari yapi içindeki birimlerle, bunlarin yürüttükleri fonksiyonlarla ve bu fonksiyonlarin evraklara yansima sekilleriyle paralellik gösterir. Burada yapilan is, mevcut dosyalarin listesini önüne alip benzer olanlari bir araya getirmekten ibaret degildir. Arsivcilerin gelistirdikleri konu tasnif planlarinin arkasinda ayrintili bir organizasyon analizi yatar ve tamamiyle o örgütlenmeye özeldir. Benzer faaliyetler sürdüren--belediye gibi--örgütlenmeler için dahi sifirdan hazirlanmak zorundadir.

Arsivcilerle kütüphaneciler arasindaki yaklasim farkinin en güzel ifadelerinden birisi, sanirim Michael Cook'un Information Management and Archival Data kitabinda yer aliyor: `Kütüphaneciler, mutlak kategoriler ve ideal sinisamalarla çalismak üzere yetistirilen Platon'cular, arsivciler ise göreli bir çerçeve içinde düsünen ve organize eden Aristo'culardir' (s. 22).

Hal böyle iken, bunun arsivcilik ve kütüphanecilik egitimine yansimasi da kaçinilmazdir. Arsivcilik egitimi içinde, teskilat tarihi, organizasyon analizi, maliyet-yarar analizi gibi kavramlar ön plana çikar. (Türkiye'deki arsivcilik egitiminde bunun ne kadar yer aldigini soranlar olacak, biliyorum. Ama olmasi gerekeni bu ve biz Marmara'daki egitimi bu kavramlar üzerine kurduk.) Kütüphanecilik egitiminde ise yalnizca genel yönetim ilkeleri ve maliyet muhasebesine deginildigini biliyorum--bu konulara giren bölümler varsa cehaletimi mazur görsünler ve lütfen beni bu konuda bilgilendirsinler.

Bu durumda, kütüphaneciler ve arsivcilerin birbirlerinin isini yapabilmesi için ek bir egitim almasi gerekir. Türkiye'deki egitim programlarinda bunun ne kadar yapilabildigi epey tartisma götürür. Bildigim kadariyla, IÜEF kütüphanecilik egitiminde bir adet arsivcilik dersi, MÜFEF arsivcilik egitiminde ise bir adet kütüphanecilik dersi var; IÜEF arsivcilik egitiminde ise kütüphanecilige hiç deginilmiyor. AÜDTCF'de arsivcilik, Kütüphanecilik Bölümüne bagli oldugu için çok sayida kütüphanecilik dersi verildigini biliyorum. Bu açidan `enformasyon bilimleri' semsiyesini en iyi kucaklayan bölümlerden biri. Ancak burada da temel arsivcilik bilgilerinin ne kadarinin verilebildiginden emin degilim. Becerebiliyorlarsa lütfen isin sirrini bize de anlatsinlar, çünkü biz arsivciligi dört seneye sigdirmakta zorlaniyoruz. AÜDTCF'de kütüphanecilere ne kadar arsivcilik ögretildigini hiç bilmiyorum. Hacettepe'de nasil bir program izlendigi konusunda ise en ufak bir fikrim yok, hala kendileriyle ilgili tek satir yazmis degiller. Dolayisiyla genellemelerim bu kapsamda degerlendirilmeli.

Tartisma

Kütüphaneciler ve arsivciler birbirlerinin alaniyla ilgili dogru dürüst (formel) bir egitim almadan birbirlerinin isini yapabilirler mi? Evet, kendilerini özel olarak yetistirirlerse. Bu tür bir ek egitimin üniversitelerde verilmedigi açik. Geriye bir tek yol kaliyor: Kendi kendini yetistirmek. Üniversitelerde arsivcilik bölümleri açilmazdan önce bu isi yapmak zorunda kalan kütüphaneciler bu yolu izlemek zorunda kaldilar. Bunun bir çok örnegi var. Benim tanidiklarim içinde bu isi hakkiyla becerenlerin basinda Sise-Cam'in arsivcisi Sevil Öz var. Onun en büyük sansi da isin basindayken Tülin Aren gibi bir uzmanin yol göstericiliginden yararlanmak oldu herhalde.

Kütüphanecilikten gelip arsivcilik yapmak durumunda kalanlarin, seneler boyunca edindikleri birikim ve her iki alani da tanimalarindan gelen avantajla edindikleri tecrübelerden yararlanmak bizim için çok önemli. Örnegin, geçtigimiz senenin sonuna dogru Kadin Eserleri Kütüphanesindeki bir atölyeye (workshop) katilan, Londra'daki Fawcett kadin kütüphanesi arsivcisi Anna Greening'den ögrendiklerimizi hiçbir kitapta bulamazdik. Arsivcilik gibi uygulamaya dayali alanlarda sürekli ve karisilikli yardimlasma, altin degerinde bir olgu. Hangi kökenden gelirse gelsin, fiilen arsivcilik meslegini icra edenler arasinda her türlü görüs ve tecrübe alis-verisini her zaman var gücümüzle destekledik. Archimedia'nin varolus sebebi bu. Ayni sekilde, Sultanahmet toplantilarinin temel amaci da bu. Ögrenciler disinda katilim bir kaç kisiden öteye geçemediyse de disaridan (is dünyasindan, hayatin içinden) gelenlerin katildigi toplantilar bizim için en keyisi anlar oldu. Özellikle, önlerindeki sorunu asmak için yardim isteyenlerle beraber düsünmek, beraber çözüm üretmek büyük zevkti. Biz onlara bildiklerimizi anlattik, kaynaklar verdik. Karsiliginda, onlar bize dertlerini ve kosullarini anlattilar. Onlar sorunu yasadilar, çözümü beraber ürettik, isin yükünü onlar sirtlandilar, biz--yorulmadan--tecrübelerinden faydalandik, sonuca ulasmanin hazzini onlarla beraber yasadik. O anlari hala sevgiyle aniyoruz.

Onlar kütüphanecilik kökenliydi. Kütüphanecilikle arsivciligin farkini--uzaktan ahkam keserek degil--yasayarak ögrendiler. Dört senelik üniversite egitiminin üzerine arsivcilik ögrenmek, kendilerini gelistirmek zorunda kaldilar. Elimizden gelen yardimi esirgemedik. Bugüne kadar bizden yardim isteyen hiç kimseyi geri çevirmedik ki zaten. Sultanahmet toplantilarinin temel amaçlarindan bir de bu: Farkli egitim altyapilarindan gelip fiilen arsivcilik yapmak zorunda kalanlara, üniversitelerin arsivcilik bölümleri disinda da kendilerini yetistirebilme imkani vermek; egitimi--bu, bizim onlardan ögreneceklerimiz için de geçerli--akademik dünyanin disina, dogrudan hayatin içine tasiyabilmek.

Yine de dört senelik bir egitimden sonra, baska bir meslek icra etmek için sifirdan egitime baslamayi bir kayip olarak görmekten kendimi alamiyorum. Kütüphanecilik ve arsivcilik mezunlari baska isler yapacaksa, neden dört sene boyunca emek veriyoruz/veriyorlar? Bir kütüphaneci arsivcilik yapabilmek veya bir arsivci kütüphanecilik yapabilmek için, dört sene boyunca aldigi egitimin ne kadarini kullanir? Bu egitime ve emege yazik degil mi? Özellikle enformasyon alaninda iyi yetismis elemanlara bu kadar büyük bir ihtiyaç duyulan bir ülkede daha da büyük bir kayip (ve ayip!) degil mi?

Arsivcilik mezunlarinin mükemmel olduklari iddiasinda degilim. Her alanda oldugu gibi onlar arasinda da iyiler ve kötüler var. Ama en kötülerinin dahi kendi alanlarinda, kütüphanecilerden daha iyi performans gösterebileceklerine inaniyorum. En azindan kendilerini yetistirmek için dört senelik arti bir egitime degil, üniversite siralarinda ögrenmeyi ihmal ettikleri konulari tekrarlamaya ihtiyaçlari var. Bir de her zaman arkalarinda oldugumuzu bilmenin güvencesi. Bu fark, temel olarak--en azindan Marmara'da--egitim anlayisindan kaynaklaniyor. Yukarida anlattigim üzere, arsivciligi organizasyon odakli bir çizgiye oturtmanin ötesinde, egitimi de--ister kamu sektörü ister özel sektör olsun--piyasaya yönelik tutmaya çalisiyoruz, Temel hedefimiz, mezunlarimizin okulu terk ettikleri anda ise baslayabilir hale gelmeleri. Bunun için egitimi mümkün oldugu kadar uygulama agirlikli olarak yürütmeye çalisiyoruz. Bunda ne kadar basarili oldugumuz ayrica tartisilabilir. Ama, egitim sirasinda açik kalan yerleri de mezuniyet sonrasi doldurmaya çalisiyoruz. Sultanahmet toplantilarinin bir amaci da bu: Mezunlari is hayati içinde takip etmek, sikistiklari anda yardimci olmak ve onlarin tecrübelerinden--bedava tarafindan!--faydalanmak.

Dört senelik egitim boyunca, sürekli olarak isledigimiz temel felsefe ise `bir isi ya iyi yapmak, ya hiç yapmamak' gerektigi. Herhalde takilmis plak gibi ayni seyi tekrarlamamizdan bikmislardir, ama biz bikmadan usanmadan tekrarlamaya devam edecegiz. Çünkü buna yürekten inaniyoruz. Bunun temel unsurlarindan biri de mesleki kimlikleri net olarak tanimlayabilmek, neyi iyi yapabilecegini neyi beceremeyecegini belirleyebilmek. Örnegin benim verdigim `özel arsivler' dersinde islenen konulardan biri `gazete arsivleri' ya da daha genelinde `basin arsivleri.' Yaptigim ilk saptama, kavramin `basin arsivi' degil `basin kütüphanesi' olmasi, dolayisiyla kütüphanecilerin bu isi arsivcilerden daha iyi yapacak olmalari. Neden? Çünkü bir basin kütüphanesinde kullanilmak üzere gelistirilecek konu tasnif sisteminin altindan arsivciligin yöntemleriyle kalkmak mümkün degil: Konu yelpazesi genis, örgütlenme içinde yürütülen fonksiyonlara dogrudan bagimli degil, imha söz konusu degil, vs. Bu is kütüphanecilerin, hatta daha ötesinde indeksleme uzmanlarinin alanina giren bir konu. Arsivcilerin bir basin kütüphanesinde yapabilecekleri isler, kütüphanecilikle ortak olan ödünç verme islemleri ve koruma önlemleriyle sinirli. IÜEF arsivcilik bölümünün uyguladigi egitim programinda kagit disi malzeme--Tülin Aren'in özel ilgi alani olmasi sayesinde--oldukça iyi isleniyor. Ama biz Marmara'da genel hatlariyla yetiniyoruz. Dolayisiyla bizim mezunlarimiz, bir basin kütüphanesinde, ögrendiklerinin ancak %10'unu hayata geçirebilir. O halde bu isi daha iyi yapabilecek olanlara birakmalilar. Birincisi iyi beceremeyecekleri bir ise kalkismamalari, ikincisi aldiklari egitimin hakkini verebilmeleri için bu sart. Aksi halde, onlara verdigim emegi helal etmeyecegimi bilirler.

Ben bunu `is ahlaki' diye tanimliyorum. Maalesef Türkiye'de çok az insanda kaldigini da üzülerek görüyorum. Özellikle ücreti az oldugu için isini iyi yapmamayi bir gerekçe olarak kabul edemiyorum. Bu egilimin özellikle devlet memurlari arasinda fena halde yaygin oldugu herkesin malumu. `Bu paraya bu kadar is' felsefesini güdenlere söyleyebilecegim tek söz, daha çok para getirecek--ama iyi becerebilecekleri--bir is yapmalari. Bu noktada meselenin baska bir boyutu gündeme geliyor: Ücreti az da olsa severek ve hakkiyla yapilabilecek bir iste çalismak gerektigi. Dolayisiyla, kendi alanindaki ücretler az oldugu için--hakkiyla yapamayacaklari--baska alanlardaki islere soyunanlari da tasvip etmiyorum. Geçinmek zorunda olduklari için ilk bulduklari ise baslayanlari suçlamiyorum; kendi mezunlarimiz içinde de bu durumda olanlar--üstelik kütüphanecilik yapanlar--var. Ama bu, böylesi bir yaklasimi tasvip ettigim anlamina gelmiyor. Bu durumdaki mezunlarimiza kendi mesleklerinde bir is bulup halen çalistiklari alani o konunun uzmanina birakmalari için elimden geldigim yardimi da yapiyorum.

Gönül isterdi ki böylesi bir `is ahlaki' yaklasimini, bütün bölümlerin bütün hocalari sergilesinler. Ne yazik ki bazi kütüphanecilik bölümü hocalarinin, `kütüphanecilerin arsivcilik yapabilecegini' söyledigini duyuyoruz. Dahasi, bazi kütüphanecilik bölümü ögretim elemanlarinin özel sektöre arsivcilik konusunda `danismanlik' yapmaya kalktigini ögreniyoruz. Yeni mezunlarin mecburiyet karsisinda baska alanlara atilmalarini bir dereceye kadar anlayabilirim. Ama `danismanlik' iddiasiyla ortaya çikmak ayri bir is. Bu arkadaslarin--kendi kendilerine gelistirdikleri--bu kadar büyük bir birikimi varsa, buyursunlar arsivcilik bölümlerinde beraber çalisalim. Marmara, AÜDTCF ve Hacettepe arsivcilik bölümlerinde, kütüphanecilikten yola çikip arsivcilikte karar kilan çok sayida arkadasimiz var. Her iki alanda bilgi sahibi insanlarin arsivcilik meslegine büyük katkilari olduguna inancimiz sonsuz. Yok, eger böyle bir iddialari yoksa, o zaman arsivciligi arsivcilere biraksinlar. Bizler, arsivciligin mesleki kimligini olusturmak, arsivciligi hakettigi konuma ulastirabilmek için gecemizi gündüzümüze katip çalisiyoruz. Ne kadar ilerleyebildigimizi bilemiyoruz, ama (olur a!) su anki konumumuz kütüphanecilerden iyi durumdaysa, bizim çabamizin nimetlerinden (!) faydalanmak yerine, lütfedip çalisarak ayni seyi kendi alanlari için de yapabilirler. Daha önemlisi, lütfen--önceki sayida en çok tepki çeken ifade herhalde buydu--isleri içinden çikilmaz hale getirmesinler! Bu iddiayi bos yere ortaya atmiyorum. Kütüphanecilerin `danisman' iddiasiyla arsivlere el attigi muhtelif örnekler gördük. Arkada biraktiklarini biz arsivciler temizlemek zorunda kaldik. Bunlarin bazilarini--en azindan kisa vadede--temizlemek imkansizdi ve kendilerine hiç `danisilmamis' olmasi isimizi çok daha kolaylastirirdi.

Buradaki sorun, sanirim herkesin bir sekilde arsivcilik yapabilecegini sanmasindan kaynaklaniyor. Böylesi bir egilimi herhangi bir kurulusun en üst düzey yöneticisinden en alttaki hademesine kadar herkes paylasiyor. Insanlar, örnegin tip, hukuk, mühendislik gibi alanlarda konunun uzmanina danismak gerektigini tartismasiz kabul ederken, is arsivcilige geldiginde bir anda uzman kesilebiliyor. Hastaneler, küçük adliyeler, vb. yerlerde, arsivle ilgilenen kisinin getir-götür islerine bakan hizmetliler olduguna çogunuz tanik olmussunuzdur. Sekreterlerine güvenmedikleri için hangi evragin hangi dosyaya girmesi gerektigine karar veren patronlar da ayni ölçüde yaygin, bundan emin olabilirsiniz. Buradaki egilim, temel olarak arsivi önemsememenin ve herkesin bu isi yapabilecegini sanmanin bir uzantisi. Patron-sekreter iliskisinde buna bir de `ben daha iyi yaparim' saplantisi ekleniyor. Sekreterlerin dosyalama konusunda üstün yetenekleri oldugu iddiasinda degilim. Ama dört-dörtlük bir sistem gelistirdiginiz, sekreterleri bu konuda egittiginiz durumlarda dahi ayni egilimin devam ettigini görmeniz mümkün. Sekreterlerin `enformasyon çalisanlari' olarak `ihtiyaç duyulan bilgiyi ihtiyaç duyuldugu anda ve bütünlüklü bir sekilde sunmaktan' sorumlu oldugunu, patronlarin dosyalamayla degil karar almayla ugrasmalari gerektigini söylediginizde ise kapinin önüne konan siz oluyorsunuz; tecrübeyle sabit.

Ben buna arsivcilik cehaleti diyorum. Bu cehalet ve önemsemezlik mantigi, evrak bulmayla ilgili ciddi sorunlar çikincaya kadar devam ediyor. Yönetici kesimi, ancak isler bu noktaya eristikten sonra bir uzmanin yardimina basvuruyor. Bunu bir dereceye kadar anlayabiliyorum, ne de olsa bu konuda cahiller. Dolayisiyla, sorunu çözmek için gereken is hacmini bilmemelerini de dogal karisiliyorum. Bunlarin bir uzantisi ve islerinin dogasi geregi, isi ucuza kapatma sevdasina kapilmalari ve dolayisiyla kütüphanecilerden medet ummalari da bir dereceye kadar anlasilabilir. Bu noktada, bütün enformasyon çalisanlarina düsen görev, insanlara enformasyonun bir yatirim oldugunu, pahali bir yatirim oldugunu fakat bedelini fazlasiyla ödeyecegini anlatmak. Rekabet unsurlari içinde bilginin önemli bir yeri oldugunu, bilgiye sahip olanin gücü de elinde bulunduracagini (information is power) anlatabildigimiz ölçüde, kendi mesleklerimizin itibarini, imajini ve fiyatini hakettigi noktaya yükseltmemiz mümkün. Bundan nihai olarak fayda saglayacak olanlar, enformasyon bilimleri semsiyesi altinda yer alan bütün kütüphaneciler, dokümantasyoncular ve arsivciler olacaktir. Ancak, bunu saglayabilmenin yolu, öncelikle `tok satici' olmak, mesleki bilgilerimizi hakettigi degerin altina satmamak ve hepsinden önemlisi, iyi bir is ahlakina sahip olmaktan geçiyor.

Iyi kotarilmis bir isten uzun vadede hepimiz kazançli çikariz, kötü kotarilmis bir isin ceremesini ise hepimiz birden çekeriz. Bunun için, iyi becerebilecegimize emin olmadigimiz bir ise kalkismamamiz, isi o konunun uzmanina devretmemiz gerekiyor. Arsivciler için kütüphanecilikten, kütüphaneciler için arsivcilikten anlamadigini itiraf etmek o kadar zor degil, inanin. Karsimizdaki insan aradaki farki bilmeyebilir, bilmemesi dogaldir. Bu noktada, bu insanlarin cehaletinden faydalanmak yerine, onlara bu farklari anlatmak ve böylesi bir is ahlakina sahip oldugumuzu göstermek hepimizin yararinadir. Ben bu meslege basladigimdan beri bunu savunuyor ve uyguluyorum. Bana önerilen kütüphanecilik islerinin tamaminda bu tavri sergiledim ve bunun sonucunda bir kaç kütüphaneciye istihdam alani açildi. Ama bu tavrin sonucunda, belki insanlarin o güne kadar arsivcilikle ilgili sorunlarinin farkinda olmamalarina ragmen, ayni örgütlenme içinde kendime de is buldum. Dolayisiyla, mesleki kimligimizi olusturma çabasinin, kütüphanecilikle arsivcilik arasindaki farklari vurgulamanin ve tabii iyi bir is ahlakina sahip olmanin, her iki meslek grubuna da zarar degil yarar getirdigini bizzat yasayarak gördüm. Türkiye'de enformasyon alanindaki istihdam potansiyelini bir-iki kisilik de olsa genislettim, insanlarin enformasyon bilimleri konusundaki bilgilerini arttirdim ve enformasyon bilimlerinin itibarini konustugum kisilerin gözünde önemli ölçüde yükselttim. Ayni tavri bütün kardes meslektaslarin göstermesini beklemeye de hakkim oldugunu düsünüyorum. Yaniliyor muyum?

B. K. A.

[1]Wilmer O. Maedke ve dig., Information and Records Management (California: Glencoe Pub., 1985), 5-6


Go to ArchiMedia Main Page

In Curriculum Vitae, Go to page: Introduction | Contact | Education | Employment | Projects | Books | Articles | Papers | Interests | MWArticles | Hobbies | Miscellaneous | Photos

In Narratus Vitae, Go to page: Introduction | Archives | Records Management | Business Management | Computers | Research | Publishing | Teaching | History | Public Relations | Medicine | Hobbies | Disaster Preparedness |