Son üç yıldır, her sene Ağustos ayının üçüncü haftasonunda gerçekleştirilen
Dünya Fenerler Haftasonu aktivitelerine aktif olarak katılıyorum. Evvelki
sene Şile Fener'inden TC2LHW olarak havaya çıktım. Geçen sene amatör arkadaşlarım
TA1HZ ve TA1FR ile beraber TC1LHW olarak Karaburun Feneri'ndeydim. Bu sene
o tarihlerde yeğenlerim Joseph Baha ve Claire Zeynep ile beraber tatilde
olacağım için Antalya civarındaki fenerlerden birini seçmem gerekti.
Önümde iki seçenek vardı: Birincisi ve kolay olanı, Antalya limanının içindeki Bababurnu Feneri'ydi. Bu fener önceki yıllarda TA3J tarafından aktive edilmişti. Konum olarak Doğu'ya bakıyordu ve Kuzey ve Batı cepheleri yüksek tepelerle çevriliydi. Bu nedenle birinci tercihim değildi. Diğer alternatif Gelidonya Feneri'ydi. Akdeniz'e uzanan bir yarımadanın ucundaydı, ve Kuzey dışında bütün yönlere açıktı. Denizden 320 m yüksekliğiyle Türkiye'deki en yüksek Fener'di. O zamana kadar hiç kimse tarafından da aktive edilmemişti. Bütün bunlar nedeniyle birinci tercihimi oluşturuyordu. |
I have been an active participator in lighthouse weekend activities,
that take place during the third weekend of August every year, for
the last three years. The year before last, I was on the air from Şile
lighthouse as TC2LHW. Last year I joined fellow hams TA1HZ and TA1FR to
activate Karaburun lighthouse as TC1LHW. This year I had to chose a lighthouse
near Antalya because I would be there to join my nephew, Joseph Baha, and
my niece, Claire Zeynep, for a holiday.
There were two alternatives: The first and the easy one was the Bababurnu lighthouse inside Antalya bay. It had been activated by TA3J in the previous years and it was facing the East, with high hills on its West and North. So, it was not my first preference. The other alternative was the Gelidonia lighthouse. It was at the tip of a peninsula on the Mediterranean sea, open to all directions except the North. With its 320 m. altitude it was the highest lighthouse in all Turkey. It had not been activated by anyone for lighthouse weekend activities to date. These made it my first choice. |
Yol / The road |
Yolun sonu / The end of the road |
Ancak, çözülmesi gereken bir kaç ciddi sorun vardı: Birincisi Fener'e
araba yolu yoktu ve ulaşabilmek için bir kaç kilometre yürümek gerekiyordu.
Fener, tarihi Likya trekking yolu üzerindeydi. Bu nedenle oraya nasıl ulaşılacağı
hakkında epeyce bilgi buldum: Tepeye yürüyerek tırmanmak gerekiyordu. İkincisi,
tarihi bir fenerdi ve dönme mekanizması elle kuruluyordu, ışığı ise gazla
sağlanıyordu. Dolayısıyla elektrik yoktu. Bu iki anlama geliyordu: Ya bir
jeneratör ile iki gün çalışmaya yetecek kadar yakıt götürecektim ya da
bir araç aküsü götürüp QRP çalışacaktım. Google Earth'te yaptığım ön araştırmadan
sonra, ikinci alternatifte karar kıldım. Çünkü iki gün yetecek yakıt demek,
elde taşınacak 50 litre (yani 50 kilo) yük demekti.
Hem Fener'da çalışmak için, hem de TC4LHW özel çağrı işareti için izin dilekçelerimi gönderdim. Ancak, Antalya'ya ulaştıktan sonra yapacağım arazi keşfi sırasında Gelidonya Feneri'nin yolu aşırı zorlu çıktığı takdirde alternatif olması için Bababurnu Feneri'nden çalışmak üzere açık bir kapı bıraktım. Arazi keşfi sırasında yeğenim Joseph Baha bana eşlik etti. Sıcak Akdeniz güneşine yakalanmamak için sabah 6:00'da yola koyulduk. Yolumuzu bulup Fener'in bulunduğu tepenin dibine ulaştığımızda saat 7:30 olmuştu. Kamyonetimle yolun sonuna kadar gittik ve hemen tırmanmaya başladık. İçinden geçmekte olduğumuz orman nedeniyle bulunduğumuz konumdan Fener'i göremiyorduk. Bu nedenle, her halükarda Fener'i görebileceğimizi düşündüğümüz deniz kenarına doğru yürümeye karar verdik. Neyseki o kadar gitmek zorunda kalmadık ve benim akıllı yeğenim bir açıklığa ulaştığımız anda Fener'in yerini saptadı. |
However, there were a few serious problems: First, there was no vehicle
access to the lighthouse and you had to walk a few kilometres to reach
it. It was on the historical Likya trekking route, so there was a lot of
information on how to go there but you had to climb the hill on foot. Second,
it was a historical lighthouse that still used a manual winding mechanism
to rotate and its light was supplied by gas. So, there was no electricity.
This meant two things: To carry either a power generator and enough fuel
for two days' operation, or carry a car battery and go QRP. After a little
investigation over Google Earth, I decided to go for the second alternative
because enough fuel for two days meant about 50 litres (i.e. 50 kilos)
to carry manually.
I sent in my letters of application both for permission to work from the lighthouse and to get TC4LHW special callsign, leaving an open door to work from the Bababurnu lighthouse, in case the path to the Gelidonia lighthouse proved to be too difficult after the field investigation I was going to undertake, once I was in Antalya. My nephew, Joseph Baha, accompanied me to the field for preliminary investigation. We left Antalya at 6:00 a.m. so as not to get caught by the hot Mediterranean sun. By the time we found our way and arrived at the foot of the hill it was about 7:30. We went all the way to the end of the road on my light truck and started climbing straight away. We could not see the lighthouse anywhere around because of the forest we had to walk through. So we decided to go towards the sea, thinking we should be able to see it from there. Fortunately we did not have to go that far and my smart nephew managed to spot it the moment we reached an open area. |
Yeğenim / My nephew: Joseph Baha Ataman |
Patikanın sonu ve tahta kerevet / The end of the route and the wooden platform |
Saat 8:30'da Fener'deydik. Fener kapalıydı ve bekçisi gitmişti. Fener'in
kulesi antenlerimi asmak için uygun görünüyordu ve ön tarafta, işler ters
gider de içeride uyuma imkanı olmazsa, üzerinde uyumaya müsait bir tahta
kerevet vardı. Kulenin tepesinde güneş panelleri ve bir direğin tepesine
monte edilmiş bir ampul vardı. Anlaşılan kadarıyla Fener artık akü enerjisiyle
çalışıyordu ve aküler güneş panelleriyle şarj ediliyordu.
Fotoğraf çekmek üzere binanın etrafında attığımız hızlı bir turun ardından aşağı indik, çünkü hava şimdiden ısınmaya başlamıştı. Dönüş yolundayken, ilk kullandığımızdan daha uzun (2 km), ama zemini yürümeye ve taşıma arabası ile yük taşımaya daha elverişli bir başka patika -tarihi Likya yolu- keşfettim. Aşağı iner inmez, bir bardak çay içmek ve Fener bekçisini aramak üzere yakındaki köye gittik. Ama bekçi balık avlamaya gitmişti ve çay da berbattı. Dönüş yolculuğuna başladığımızda hava cehennem gibi sıcaktı. Bu yüzden Olympos'ta durup akşam üzerine kadar sıcağın geçmesini beklemek zorunda kaldık. Dünya Fenerler Haftasonu'ndan hemen önceki haftayı, alış-veriş yaparak geçirdim. Listemdeki en önemli unsurlar, 2Ah'lik QRP K2'me iki gün yetecek enerjiyi sağlamak üzere 95 amperlik bir araç aküsü ile, yiyecek ve suya ilave ek olarak bir pazar arabasıydı. Birisi 40 m, birisi 20 m için iki adet delta loop antenlerimi yaptıktan sonra yola çıkmaya hazırdım. Dünya Fenerler Haftasonu'ndan önceki Cuma günü, öğleden sonra 5:30'da Antalya'dan ayrıldım. Hava hala çok sıcaktı ama bir buçuk saatlik yolculuğa tahammül edebilecek kadar serinlemişti. Bölgeye varır varmaz aküyü pazar arabasına yükleyip tırmanmaya başladım. Çünkü herşeyi yukarı taşımam için üç tur atmam ve toplam 10 km yol yürümem gerekiyordu. Akü zaten epeyce ağırdı (sanırım 30 kilo kadar) ve yokuş yukarı attığım her adımla beraber daha da ağır geliyordu. En zorlu kısımlar yürüme yolu üzerindeki kayalık yerlerdi. Buralarda pazar arabasını sürüklemek iyice zorlaşıyordu. Tepenin feci derecede sıcak ve nemli cephesindeki bir saatlik tırmanıştan sonra, Fener'deki hafif esinti, biraz olsun serinlemek ve terimi kurutmak için müthiş bir keyifti. Bekçi henüz gelmemişti ama Likya yolunu takip eden Fransız bir çift gecelemek üzere çadır kurmuşlardı. |
At 8:30 we were at the lighthouse. It was closed and the guard had
already left. The tower looked suitable for hanging my antennas from and
there was a wooden platform in front of the lighthouse, suitable to sleep
on, in case things went wrong, making it impossible to stay inside the
lighthouse. There were solar panels on top of the tower and a small light
bulb at the tip of a mast. Apparently the lighthouse was now operating
on battery power, recharged with solar energy.
After a quick tour around the building to take a few photos, we quickly descended, because the weather had already started getting hot. On the way back, I spotted another path - the historical Likya route - which was longer (2 km.) but had a relatively smoother surface to walk on and suitable to carry the load with a trolley. So went for a cup of tea at the village nearby and try to find the guard. Unfortunately he had gone fishing and the tea was horrible. By the time we had hit the road it was already burning hot and we had to stopover at Olympos and stay there untill late afternoon. The week before the lighthouse weekend I was busy doing shopping. The most important items were a 95 amperes car battery - enough to run my 2Ah QRP K2 non-stop for two days - and a shopping trolley, besides enough food and drinking water. Once I made my delta loop antennas, one for 40 and the other for 20 metre bands, I was ready to take off. On the Friday before the lighthouse weekend, I left Antalya at 5:30 p.m. It was still quite hot but bearable enough for the one and a half hour journey. Once at the location I quickly put the battery on to the trolley and started climbing because I had to make three rounds and walk a total of 10 kilometres to carry everything up the hill. The battery was already very heavy (about 30 kilos, I presume) but it felt even heavier with every step uphills. The most difficult parts were the rocky areas on the walking path, which made it harder to pull the trolley. After an hour's climbing in the terribly hot and humid side of the hill, the breeze at the lighthouse was a pleasure to cool down all that sweat. The guard was not there yet but there was a French couple, following the Likya route and staying the night there in their tent. |
Fener / The lighthouse |
Gelidonia'da gün batımı / Sunset at Gelidonia |
Dinlenmeye ancak bir kaç dakika vakit ayırabildim. Çünkü önümde atılacak
iki tur daha vardı ve bunun mümkün olduğunca çok kısmını hava kararmadan
tamamlamak istiyordum. Aracıma ulaştığımda hava kararmaya başlamıştı bile
ve karnım da fena halde acıkmıştı. Akşam yemeği niyetine bir kaç meyva
yedikten sonra bütün yiyecek, giysi, uyku tulumu ve - iki gün yeteceği
umuduyla - 10 lt. suyu yükledikten sonra tekrar tırmanmaya başladım ama
bu kez hava karanlıktı. Çok geçmeden bu seferki yükün aküden daha ağır
olduğunu keşfettim. O kadar yükü gecenin karanlığında yokuş yukarı çekmek
cehennemi bir eziyetti ve harcamak zorunda kaldığım aşırı güç nedeniyle
dizimin arkasındaki kaslardan birini incittim. Kayalık bölgeleri geçmek
ancak adım adım mümkün olabiliyordu. Belirli bir noktadan sonra tişörtümün
verdiği ıslaklık duygusundan kurtulmak için çıkardım. Kelimenin tam anlamıyla
sırıl sıklamdı. Suyun fazlasından kurtulmak için tişörtü sıktığımda gözlerime
inanamadım. Çünkü, hiç abartısız en az bir bardak sıvı çıktı. Bedenim içtiğim
suyu anında dışarı atıyor olmalıydı. Sonunda (Allah bilir her nasılsa)
Fener'e ulaşmayı başardığımda saatler gecenin 11:00'i ni gösteriyordu,
adım atacak halim kalmamıştı, hayatımda terlemediğim kadar çok terlemiştim
ve en kötüsü Fener bekçisi ortalıkta yoktu. Üzerimdeki giysileri kuru bir
şeylerle değiştirdikten sonra, Fransız çiftle bir kaç dakika laflayıp biraz
meyva suyu ikram ettim ve iki gün boyunca yatağım olacak tahta kerevete
yollandım.
Ertesi sabah Fransız çift Adrasan'a, ben ise üçüncü tur yük hamallığına doğru yola çıktık. Aracıma ulaştığımda köye kadar gidip, bütün gece ortalıklarda görünmeyen Fener bekçisini aramaya karar verdim. Bir kaç kişiye sorduktan sonra evini buldum. Komşuları tatile gittiğini söylediler. Birisi cep telefonu numarasını bulmama yardımcı oldu. Anahtarların, bir önceki bekçi olan babasında olabileceği umuduyla numarayı çevirdim. Bekçi bana senelik izinde olduğunu ve anahtarları beraberinde götürdüğünü söyledi. Şu anda bir kaç yüz kilometre ötedeydi ve gelmeden önce kendisine telefon açmam gerektiğini söylüyordu. Elimde Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'nün izin yazısıyla öylece kalakaldım. O anda bütün projeyi oracıkta iptal etmeye, yukarı taşıdığım bütün yükü orada bırakıp yola çıkmaya karar verdim. TA1FR ve TB2MYE ile beraber Karadeniz kıyısındaki Karaburun Feneri'ni aktive eden TA1HZ'u arayıp faaliyeti iptal ettiğimi bildirdim. Ama TA1HZ, ihtiyaç duyacağım yükün büyük kısmını zaten taşımış olduğumu söyleyerek, beni hiç değilse bir denemem gerektiğine ikna etti. Böylece, telsiz, antenler, SWR metre, vb. bir kaç teknik cihazdan oluşan son yükümle beraber Fener'e geri döndüm. |
A five minutes rest was all I could afford, because I had two more
rounds to make and I wanted to make the most of that before the sunset.
By the time I had reached my vehicle it was already getting dark and I
was really hungry. So I had some fruit for a quick dinner, loaded all the
food, clothes, sleeping bag and 10 litres of water - hoping it would be
enough for two days - and hit the path, once again, but in the dark this
time. I quickly discovered that the current load was even heavier than
the battery. It was a hell pulling all that load uphills in the dark and
I hurt a muscle at the back of my knee because of the excessive force I
had to put into use. Getting over the rocky areas was possible only one
step at a time. At one point the wet feeling of my t-shirt got unbearable
and I took it off. To my surprise it was literally soaked. I squeezed it
to get the excess water out and couldn't believe my eyes when I extracted
at least a glass of liquid out of it. My body must have been pouring out
all the water that I had been drinking straight away. By the time I managed
to reach the lighthouse - God knows how - it was 11:00 p.m., I was totally
exhausted, had not sweated more in all my life and worse, the guard was
nowhere in sight. After I changed to some dry clothes, I shared some fruit
juice with the French couple and went to the wooden platform, which would
be my bed for the next two nights.
Early next morning, the couple left for Adrasan and I left for my third round of weight lifting. When I got back to my vehicle, I decided to make a short trip to the village and look for the lighthouse guard, who had not appeared the whole night. After asking a few people, I managed to find his place. His neighbours told me he went on a holiday. Someone helped me to find his mobile number and I gave him a ring to ask for the keys to the lighthouse, hoping his father, who was the previous guard had them. He told me he was on his annual leave and that he had taken the keys with him. So, there I was, with my written permission from the Turkish Coast Guard Authority in my hand, the guard a few hundred kilometres away, telling me I should have given him a ring beforehand. I decided to abolish to whole thing there and then, leave everything I have carried up the hill there and take off straight away. I gave a TA1HZ a ring, who was at the Karaburun lighthouse on the Black Sea coast with TA1FR and TB2MYE, to tell him I was leaving. However, he persuaded me to stay and give it a try, telling me I have already carried most of what I would need. So, I went back to the lighthouse with my final load, the rig, the antennas and a few other technical material, like a SWR meter, etc. |
Antenim / My antenna |
Ve istasyonum / And my station |
Öğlen olmadan bitirme umuduyla hızlı bir şekilde antenleri kurmaya
giriştim. Kuleyi kullanma imkanım olmadığı için antenleri asmak için tek
şansım ağaçları kullanmaktı. Ağaçlar fazla yüksek olmadığı için 7 Mhz'den
vazgeçmek zorunda kaldım. 14 Mhz antenleri kurmak fazla zorlamadı ama SWR'lerini
ayarlamak için epeyce boğuştum. Değişik kombinasyonlar deneyerek bir saatten
fazla boğuştuktan sonra, besleme noktasının yerini değiştirerek sorunu
çözdüm. İşin başındayken delta loop kullanmayı öneren TA2IK ile yaklaşık
bir ay sonra görüştüğümde, 2.5 mm tel ile (benim kullandığım kalınlık)
kendisinin de benzer sorunlar yaşadığını, 1.5 mm tel kullanmanın sorunu
çözdüğünü söyledi.
Anteni denemeye giriştiğimde, peş peşe 16 QSO yaptım. Ama bu arada öğlen olduğu için ortalık her zamanki gibi yanmaya başlamıştı. Dolayısıyla, çalışmaya ara verip gölgeye çekilmek zorunda kaldım. Öğle yemeğinin ardından öğlen uykusuna hazırlanırken, Likya yolunun diğer yönünden bir başka çift geldi. Bunlar Fransa'da yaşayan Fas'lı bir erkek ile Kanada'lı bir hanımdı. Her ikisi de sıcaktan pişmiş vaziyette, el-yüz yıkamak için suya hasret vaziyetteydiler. Bekçinin yerinde olmadığını, bu yüzden kullanma suyu bulma imkanlarının olmadığını söyledim. Bir süre gölgede dinlenip yürümeye öğleden sonra devam etmelerini önerdim. Böylece, sıcak havanın en berbat kısmını atlatmış olacaklardı. Kalktığımda gitmişlerdi ve arkalarında bir miktar kuru meyva bırakmışlardı. Bütün yiyecek ve suyum, Fener'in kapısının hemen dibinde (etraftaki en gölge yerde) olduğu için, belki de Fener bekçisine yiyecek bir şeyler bırakmanın yerel bir adet olduğunu düşündükleri fikriyle eğlendim. Öğleden sonra CQ çağırmak umutsuz bir işti. Duyabildiğim istasyonlara çağrı yapmak da işe yaramadı. Antenin bir derdi olduğuna ya da belki delta loop'ların TA2IK'nun iddia ettiği kadar iyi olmadıklarını düşünmeye başlaım. Bu yüzden anteni söktüm, kestim ve bildik, eski dost, ters v'lerden bir tane imal ettim. Bunu asıp denediğimde ise, gri zon dahil, dokuz taneden fazla QSO yapmayı başaramadım. Bandın kapanmış olması gerektiğine hükmedip uyumaya gittim. |
I quickly started putting the antennas up hoping to finish it before
noon. Not being able to use the tower, my only other alternative was to
use the trees to hang my antennas from. They were not very high, so 7 Mhz
was out of question. Putting the 14 Mhz antenna up was easy but adjusting
its SWR was not. After struggling with it for more than an hour, trying
out different combinations, I managed to solve the problem by changing
the location of the feed point. A month later, TA2IK, who had suggested
me to use delta loops in the first place, told me he had experienced similar
problems with 2.5 mm wire (the thickness I was using) and using 1.5 mm
wire solved the problem.
Trying out the antenna, I made 16 QSOs one after the other but it was already noon and it was burning hot, as usual. So I had to stop and go under a shade. As I was heading for a siesta, after a quick lunch, another couple came, following the Likya route from the opposite direction. These were a Morroccon guy and a Canadian lady, living in France. They were both exhausted looking for a little water to freshen up. I told them the guard was away, which literally meant there was no water to use for cleaning purposes. I suggested them to rest under a shade for a while, instead, and continue their journey in the afternoon to get rid of the worst part of the hot weather. When I got up, they had already left, leaving some dried fruits behind. I mused with the idea that perhaps they had tought it was a custom to leave food for the lighthouse guard, because all my food and water was stacked right next to the lighthouse door, the shadiest place around. Calling CQ in the late afternoon was hopeless. Calling out the stations I could hear did not work either. I decided something must have gone wrong with the antenna or perhaps deltaloops were not as good as TA2IK claimed. So I dismantled it, cut it out to make a good old inverted vee and raised it up again but could not make anything more than a total of nine QSOs, not even during the gray zone. I decided the band must have closed and went to sleep. |
Gelidonia'da gün doğumu / Sunrise at Gelidonia |
Gün doğumunda Fener / Lighthouse at sunrise |
Ertesi sabah erkenden işe giriştim. Ama herhangi bir görüşme yapabilmek
için 05:05 UTC'ye kadar beklemek zorunda kaldım. Çünkü kimse benim çağrılarımı
duymuyordu. Öğlene kadar ancak 30 istasyonla görüşebildim. Sonunda, havadaki
inanılmaz nemin bütün sinyalleri bastırdığına hükmettim. Çünkü, orada bulunduğum
bütün süre boyunca denizin üzerinde ufku görmem mümkün olmamıştı. Akümün
enerjisi neredeyse olduğu gibi duruyordu. Bu yüzden kalan vakitte, nem
engelini aşmak için 100 Watt çalışmak üzere gidip araçtan Yaesu FT 857'yi
mi alsam diye düşünmeye başladım. Tam o sırada inanılmaz güzellikte bir
zenci kız belirdi. Ergenliğe henüz girmiş bir melek gibiydi. Kısa bir süre
sonra, orta yaşlı bir hanım göründü. Belçika'lıydılar ve Fener'i görmeye
gelmişlerdi ama Likya yolunu izlemiyorlardı. Bir kaç dakika sonra engelli
ve yaşlı bir adam onlara katıldı. Bütün o yokuşu bir baston yardımıyla
tırmanmıştı. Azmi karşısında gerçekten çok etkilendim. Kısa bir süre dinlendikten
sonra geri döndüler ve ben de öğlen uykusuna yatmak üzere gölgeye çekildim.
Öğle saatlerinin en berbat Akdeniz güneşi gittikten sonra tekrar çalışmayı denedim. Ama bir saat içinde ancak 5 QSO yapabildim. Bu yüzden, sorunun ana kaynağının, antenin fazla yükselememesi olduğuna kanaat getirdim. Çünkü anteni kaldırabildiğim bütün yükseklik en fazla 3 metreydi. İçme suyumun da sonuna yaklaşıyordum. Bu yüzden dxpedition'a burada bir son vermeye karar verdim ve hemen toplanmaya başladım. Bütün o yükle beraber aşağı inmek, ilk anda düşündüğüm kadar kolay olmadı ama aynı yükle yokuş yukarı gitmekle kıyaslanamazdı. Neyse ki üçüncü turu atmak zorunda kalmadım. Çünkü yiyecek ve su stoğumun büyük kısmını tüketmiştim. Kalanları da tepedeki son akşam yemeğim niyetine yedim ve ikinci turumu bir kez daha karanlıkta yaptım. Günde en az bir kaç yüz görüşme yapma ümidiyle gelmiştim ama toplamda 63 görüşmeden fazla yapamadım. Hiç değilse bunu başarabilmiş olsaydım, bütün o çabaya değecekti. Çıkarılan dersler:
|
Early next morning, I had to wait until 05:05 UTC, to be able to make
any contact because nobody seemed to hear my calls. I could work only 30
stations untill noon. I decided it must be because of the incredible humidity
suppressing all the signals, because I had not seen the horizon over the
sea during all the time I had been up there. My battery power was still
unused for the most part. So I started wondering if I should go down the
hill to pick up my 857 to run 100 watts during the remaining time, hoping
to get over the mist barrier. Just then a beatiful black girl appeared.
She was like an angel in her teens. A few moments later a middle aged lady
came into sight. They were Belgian and they had come to see the lighthouse
but were not going to follow the Likya route. A few minutes later a disabled
old man joined them. He had climbed all that hill with a walking stick.
I was truly impressed with his will power. After a short rest, they went
back and I went under the shade for a siesta.
When the hot Mediterranean sun got over the worst part of the noon hours I tried working again. I could make only 5 QSOs in an hour. So I decided it must be the low altitude of the antenna because all I that I could raise it was not more than 3 metres. I was approaching the end of my drinking water, too. So I decided to give an end to my dxpedition and started packing straight away. Going down with that load was not as easy as I thought it would be, although there was no comparison with trying to go with it uphills. Fortunately, I did not have to do the third round, since I had consumed almost all of my food and water stock. Anything that was left, I ate as my final dinner up there and completed my second round in the dark, once again. I was hoping to have made at least a few hundred contacts a day but could not make anything more than 63 in total. If I could have managed that, it would have been worth the effort, at least. Lessons learnt:
|